MERCEDES BENZ FİNANSAL HİZMETLER GÖNÜLLÜLERİNİN MASALLARI
MAVİ’NİN HAYALLERİ
Gökçe Küçükdumlu / Mercedes Benz Finansal Hizmetler
Bir varmış bir yokmuş, canı çok sıkılan bir çocuk varmış. Bu Çocuğun adı Maviymiş. Mavi odasında yatağında uzanırken UuuUu diye bir ses duymuş. Gözlerini kocaman açmış çok şaşırmış. Neyin sesi bu acaba diye düşünmeye başlamış. Birden yine aynı ses UuuUUu… Gürültünün nereden geldiğini anlamaya çalışmış. Sonra birden bu ses gökyüzünden geliyor, inanmıyorum bu bir uçak diye çok mutlu olmuş. Sonra aklına bir oyun gelmiş. Şu anda gökyüzünde bulutların arasında uçan o uçağın içerisinde olsam nereye giderdim diye hayal kurmaya başlamış.
İlk hayalinde denize gitmek istemiş. Kumsalda koştuğunu, dalgalı denizin kenarında, zıp zıp zıplayarak oyun oynadığını düşününce kıkır kıkır gülmeye başlamış. Bu çok hoşuna gitmiş.
Başka bir hayal daha gelmiş sonra aklına, karlı bir dağa da gidebilirdim demiş. Orada karlardan kardan adam yapardım diye düşünerek gülümsemiş. Sonra birden bire ben ormana gidip maymunlara muz da yedirebilirdim diye düşününce kahkahalarla gülmeye başlamış. Her şeyi yapabilmek çok komikmiş.
Birden bire farkına varmış artık canı sıkılmıyormuş. Meğer hayal kurmak ne kadar da eğlenceliymiş.
Mavi kıkır kıkır gülen artık hep hayal kuran bir çocuk olmuş. Nereye gitmek istiyorsa, ne yemek istiyorsa, kiminle oynamak istiyorsa hep hayal ederek bunları yapabiliyormuş. Çok mutlu bir çocukmuş.
Günlerden bir gün sihir gibi bir şey olmuş. Mavi’nin hayal ettiği her şey zamanla gerçekleşiyormuş. Artık bu bir oyun değilmiş, ne hayal ettiyse hepsini sırasıyla yaşamış. Hayal etmeye de hep devam etmiş.
MAYA’NIN YAZ GÜNÜ
Barış Dündar / Mercedes Benz Finansal Hizmetler
Bir varmış bir yokmuş. Denizlerde kum çokmuş. Küçük Maya yüzmeyi bilmeyen, çok ama çok tatlı bir çocukmuş. Maya, pembe ve sarı renklerini çok sever, uçurtmalara bayılırmış. En yakın arkadaşları Mustafa ve Derin’miş. Güneşli ve sıcacık bir günde ailesi ile birlikte denize gitmiş. Annesi yanına o gün için gerekli olan tüm malzemeleri almış. Hatta küçük Maya’ya bir sürprizi bile varmış. Annesi, babası ve küçük kardeşi Demir ile yola koyulmuşlar. Dağların arasından yemyeşil ağaçları geçerek denize varmışlar. Yolda karşılaştığı arkadaşları Mustafa ve Derin’e kumsalda buluşmak üzere söz vermiş. Kumsala vardıklarında Derin ve Mustafa’nın deniz de olduğunu görmüş. Doğrusu çok eğleniyorlarmış. Bir an önce aralarına katılmak için sabırsızlanıyormuş. Kardeşi Demir kolluklarını çoktan giyinmiş. Bir ne görsün ki birden denize atlayarak yüzmeye başlamış. Maya bu duruma çok şaşırmış. Kardeşinin cesaretine hayran kalmış. Maya denize girmekten çok korkuyormuş. Babası ona “Maya, tatlım neden korkuyorsun” diye sormuş. Maya ise “batmaktan çok korkuyorum” demiş. Babası “sen denize girdiğinde ben de senin yanında olacağım” demiş. Maya cesaretini toplamak için deniz kıyısına gelmiş. Bir süre kıyıdaki minik yengeçleri izleyerek gülümsemeye başlamış. Yengeçler adeta dans edermişçesine bir sağa bir sola oynuyorlarmış. Maya’nın ayak seslerinden korkan yengeçler hop denize girmişler. Maya tüm cesaretini toplayıp kendini denize atmış. Bir de ne görsün, suyun üzerinde ayakları yere değmeden durabiliyormuş. Bu duruma çok sevinen Maya bütün gün arkadaşları ile denizde harika vakit geçirmiş. Aslında korkmak yerine denize atlayıp cesaret etmenin ne kadar doğru bir davranış olduğunu anlamış.
Günün sonunda annesine sürprizin ne olduğunu sormuş. Annesi, artık gerek kalmadığını ve kollukların yüzme bilmeyen tatlı bir çocuğa hediye edilmesi için saklanması gerektiğini söylemiş. Eve dönerken arkadaşları ile pembe ve sarı renklerden oluşan uçurmanın nasıl yapılacağını düşünüp durmuş. O yaz Maya biriktirilecek ne kadar çok anı olduğunu düşünmüş ve çok mutlu olmuş.
KÜÇÜK KUŞ
Hüseyin Yılmaz / Mercedes Benz Finansal Hizmetler
Yumurtadan çıktığı ilk sabahta Alaca oldukça aç görünüyordu. Anne güvercin onu doyurmak için hava aydınlandığında yuvadan çoktan uçmuştu. Adını kanatlarındaki renkli tüylerden alan Alaca, yuvadaki diğer kardeşleri gibi bütün gün, bir pencere kenarına konmuş yuvalarında annesini bekliyordu. Günler geçtikçe alaca sadece rengi ile değil uçmadaki yeteneği ile de kardeşlerinden ayrılıyordu. Annesi çok daha yeni olduğu için bu uçma denemeleri, yuvadan çok uzakta olmasın istiyordu. Ama bu konuda söz dinlemeyen Alaca bir sabah yine uçmak için güzel yerler aramaya koyulmuştu. Ormanın deniz kenarındaki kısmına kadar uçmuştu. Burayı ilk defa görmüştü ve çok beğenmişti. Hemen gidip burayı kardeşlerine anlatmalıydı. Yuvaya vardığında heyecanla uçtuğu yeri anlatınca annesinin ona kızdığını anladı. Anlattığı yer kara gözlü şahinin yeriydi ve o oralarda kimsenin uçmasına izin vermezdi, ama Alaca bugün kimseyi görmemişti. Ertesi gün anne güvercini dinlememiş ve aynı yere gitmişti. Dünkünden daha keyifli uçarken gökyüzünde bir anda yanından geçen bir şahin ve kanadında ağrı hissetti. Annesinin bahsettiği kara gözlü şahindi bu. Kanadından yara almıştı ve koktuğu için hızlıca yuvaya döndü. Annesine yaptığını ve kanadındaki yarayı anlattı. Annesinin ona oraya gittiği için çok kızacağını düşündü. Ama annesi aslında ona uçmayı henüz tam öğrenmemişken böyle şey yaptığı için kızıyordu. Zamanı gelirse doğru şekilde orada rahatlıkla uçacağını söyledi ve bir süre sonra kanadı iyileştikten sonra Alacaya orada şahinden zarar görmeden nasıl uçacağını gösterdi. Onunla beraber kardeşlerine de anlatıyordu annesi. Sonra bir gün anne güvercin yuvadaki bütün kuşlarını alıp ormanın deniz kenarına götürdü. Alacaya işte şimdi uçabileceğini söyledi. Biraz korkak birazda tedirgin uçmaya başlayan Alaca, şahinin yine ona zarar vermek için ona doğru uçtuğunu fark etti. Annesinin anlattığı uçuş hareketi ile şahinin onu oradan uzaklaştırma girişiminden kurtuldu. Sonrasında şahine karşı bütün uçuş yarışını kazandı. Şahinin yorulduğunu ve artık Alaca’ya yaklaşmadığını gören kardeşleri de uçmaya başladılar. Kara gözlü Şahin artık karşı koyamayacağı bu güvercinleri sadece izlemek ile yetiniyordu. Anne güvercin ise engellere karşı mücadele etmiş ve bunu başarmış yavrularının uçuşlarını mutluluk ile izliyordu. Artık ormanın deniz kenarı Alaca ve kardeşleri için uçtukları en mutlu yerlerden biri olmuştu.
FİL ÇİKİLETTA VE BALONU MAVİŞ
Merve Taşpınar / Mercedes Benz Finansal Hizmetler
Bir varmış bir yokmuş..
Zamanın birinde rengarenk çiçeklerin, yemyeşil ağaçların ve içinde türlü türlü mutlu hayvanların olduğu bir orman varmış. Bu ormanda yaşayan mutlu hayvanlardan biri de Fil Çikiletta’ymış.
Çikiletta her gününü ormanda yaşayan diğer hayvan arkadaşları ile sapsarı papatyaların olduğu papatya bahçesinde oynayarak geçirirmiş.
Günlerden bir gün Çikiletta uyanmış, ailesi ile kahvaltı etmiş ve papatya bahçesinde arkadaşları ile oynamak için yola koyulmuş. Yolda ağaca takılmış bir mavi balon görmüş. Upuzun hortumuyla uzanmış ve bu mavi balonu alıp ona Maviş adını vermiş. Çikiletta ağaçtan aldığı mavi balonu Maviş ile birlikte arkadaşlarının yanına papatya bahçesine gitmiş. Arkadaşları o gelene oynamaya başlamışlar bile. O gün yakalamaç oynuyormuş arkadaşları ve Çikiletta’ya seslenmişler:” hadi Çikiletta yakalamaç oynuyoruz bugün sen de katıl bize”. Çikiletta “olmaz, ben balonum Maviş ile oynayacağım artık” demiş uzaklaşmış. Gün boyunca balonu Maviş ile oynamış. Oynamış, oynamış ama aklında da arkadaşlarının birlikte ne kadar eğlendiği varmış. Yine de gitmemiş Maviş’i bırakıp arkadaşlarının yanına.
Çikiletta ertesi gün papatya bahçesine gitmemiş. Arkadaşları merak etmiş neden gelmediğini ve Çikiletta’nın evine gitmişler. Çikiletta, evinin bahçesinde yine balonu ile oynuyormuş. Arkadaşları çağırmış Çikiletta’yı: “hadi ama dün de oynamadın bizimle, bugün gel birlikte gidelim papatya bahçesine”. Çikiletta yine gitmemiş ve balonu ile oynamaya devam etmiş.
Arkadaşları belki gelir umuduyla birkaç defa daha gitmişler Çikiletta’nın evine ama o balonu ile oynayıp arkadaşlarına onlarla oynamayacağını söylemiş.
Günler günleri kovalamış Çikiletta hep balonu Maviş ile oynamış. Arkadaşları onu çağırmaya gelmez olmuş artık. Çikiletta’nın en yakın arkadaşı kirpi Morika duruma daha fazla dayanamayıp tek başına Çikiletta’nın evine gitmiş. Morika “Çikiletta, seninle oynamayı özlüyoruz, seni özlüyoruz, gel Maviş ile hep birlikte oynayalım” demiş. Bu fikir Çikiletta’nın çok hoşuna gitmiş.
Maviş, Çikiletta ve Morika hep birlikte papatya bahçesine gitmişler. Diğer arkadaşları Çikiletta’yı görünce çok sevinmişler ve hemen oynamaya başlamışlar. Balon Maviş de oyuna katılınca balon tutmaca oynamaya başlamışlar. Çikiletta Maviş’i kunduz Yuki’ye atmış. Yuki Maviş’i tavşan Mars’a atmış. Mars balonu Morikaya atmış ama Morika tam Maviş’i tutmak için parmak uçlarına yükselirken dengesini kaybetmiş ve yüzüstü düştüm. Düşen Morika’nın dikenlerine düşen balon patlamış. Olanları gören herkes donmuş kalmış. Günlerdir yanından ayırmadığı balonu patlayan hatta onun için günlerdir arkadaşları ile bile oynamayan Çikiletta başlamış ağlamaya ama öyle bir ağlıyormuş öyle bir ağlıyormuş ki ağaçlar bile meraklanmış ormanda ne oldu acaba da Çikiletta ağlıyor diye. Tam gözlerindeki yaşı silerek ve kızgın bakışları ile Morika’nın üzerine gidiyormuş kızmaya ki tavşan Mars önüne geçmiş:” Bak Çikiletta anlıyorum üzüldün, hepimiz üzüldük bu duruma elbette en çok sen üzüldün ama arkadaşına kızmak, onunla balonun patladı diye kavga etmek hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Hem baksana Morika ne kötü düştü yere, eminim canı çok acımıştır. Şimdi bir de sen gidip acıtma canını daha fazla. Günlerdir bulduğun balon ile oynadın. Biz alıştık sensiz oynamaya ama Morika hep çok üzgündü sen gelmiyorsun diye. Balon gittiyse gitti ne olmuş, biz balonun yokken de oyun oynuyor ve eğleniyorduk, yine oynarız” demiş. Çikiletta düşünmüş, bakmış Morika’da Çikiletta’nın ona kızacağını bekleyerek uzaktan bakıyor üzgün üzgün. Çikiletta Morika’nın yanına gelmiş. Morika tam ağzını açmış ki özür dilesin “ özü..” derken Çikiletta kesmiş Morika’nın sözünü. “Çok fena düştün iyi misin arkadaşım?”. Morika duyduklarına şaşırmış, ağzı beş karış açık bakakalmış Çikiletta’ya. “Sen, sen bana kızmadın mı Çikiletta, ama çok ağladın” demiş Morika. “Ağladım ama geçti, sen benim arkadaşımsın oysa bir balondu. Yine bulurum belki ailelerimiz bulur getirir ama seni bir daha bulamam ki arkadaşım. Hem seninle sizinle hep birlikte oynamak tek başıma bir balonla oynamaktan kat kat daha eğlenceli. Ben şaka yapıyordum balon gülmüyordu ama sen hep gülersin bana” demiş Çikiletta. İki arkadaş sarılmışlar ve yeniden oynamaya başlamışlar.
O günden sonra ormanda bir sürü değişik şey bulmuşlar: balon, top, uçurtma ama kim bulmuşsa bulsun hep birlikte oynamışlar. Hep birlikte eğlenmiş balon kaçtığı zaman olduğu gibi bir durum olduğunda ise hep birlikte üzülmüşler.
Çünkü arkadaş olunca mutluluğu da üzülmelerimizi de paylaşırız.
Üzüntüler paylaştıkça azalır, mutluluklar paylaştıkça artar.
BİLGİN VE YAVRU KUŞLAR
Arife Sena KAVAK / Mercedes Benz Finansal Hizmetler
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde Düşler ülkesinde kocaman bir orman varmış. Bu orman ki çeşit çeşit ağaçları, çiçekleri ile görenleri büyülermiş. Burada hayvanlar doğayla huzur içinde yaşar orman onlara yuva olurmuş. Buradaki ağaçlar hem insanlara hem de ormanda yaşayan diğer tüm canlılara kol kanat gerer her sıkıntılarında yardımlarına koşarmış.
Yine bu harika ormanda yaşayan Bilgin adında kocaman bir çınar ağacı varmış. Bu ağaç yaşadığı yılların tecrübesiyle ormanda saygı duyulan bir ağaçmış. Bütün kuşlar Bilgin’e o kadar çok güvenirmiş ki yuvalarını hep onun dallarına yaparmış. Yavruları için yemek bulmaya gittiklerinde gözleri hiç arkada kalmadan yavrularını Bilgin’e emanet eder uçsuz bucaksız gökyüzünde yemek aramaya çıkarlarmış.
Bir kış mevsiminde ormanda hava hiç olmadığı kadar soğumuş. Yağmurla birlikte kopan fırtına Bilgin’i telaşlandırmaya başlamış. Rüzgâra daha fazla karşı koyamayan Bilgin’in dalları tir tir titriyormuş. Bilgin’in yapraklarından Saye, Bilgin’e seslenmiş;
-Heyy Bilgin! Neden bu kadar telaşlısın? İlk defa rüzgâra karşı dik durmaya çalışmıyorsun ki!
Bilgin cevap vermiş;
-Ahh Saye, her zaman rüzgâra karşı koymak zor olmuştu ama bu sefer başka! Hem artık çok yaşlandım, eski gücüm kalmadı. Hem de baksana dallarımdaki yuvalarda daha yeni doğmuş bir sürü yavru kuş var. Onlara bir zarar gelecek diye korkuyorum. Aileleri bu soğuk kış gününde onlara yemek bulmak için gittiler ve bana emanet ettiler. Şimdi onları koruyamamaktan çok korkuyorum.
-Gerçekten de yeni bir sürü yavru kuşa yuva oldun bu günlerde. Nasıl yapsak da onları korusak?
Hem kendini dik tutmaya çalışıp hem de yavrular için endişelenirken Bilgin’in aklına bir fikir gelmişti. Ama bunun için dallarındaki yapraklara ihtiyacı vardı. Hemen tüm gücünü topladı ve yapraklara seslendi;
-Heyyy! Herkes beni dinlesin! Yıllardır dallarımda benimle birliktesiniz. Canım yapraklarım şimdi sizden bir yardım isteyeceğim. Kendinize en yakın yuvaya rüzgârla süzülüp yuvaların üstüne siper olmanızı istiyorum. Böylece yavruları hem rüzgârdan hem de yağmurdan korumuş olacağız.
Bunu duyan yapraklar hiç düşünmeden kendilerini rüzgârın ahengine bıraktılar ve en yakın yuvalara tutundular. Çınar ağacının büyük yaprakları için yuvalara siper olmak çok kolaydı. Yuvalarının üstüne tutunan yaprakları gören yavrular hem soğuğun kesilmesiyle hem de yalnızlıklarının bitmesiyle huzurla fırtınanın dinmesini beklediler. Bu şekilde bir süre sabreden Bilgin ve onun yardımsever yaprakları da yavruların emniyette olduklarını görünce çok mutlu olmuştu.
Bunların hepsi yaşanırken bir anda fırtına dinmişti. Herkes derin bir nefes alıp ‘’Oh!’’ demişti. Bilgin’in aklına gelen fikirle yaprakların imdadına yetiştiği yavrular yuvalarında sapasağlam duruyordu. Tam bu esnada fırtınanın dinmesiyle yuvalarına dönebilen anne ve baba kuşlar yavrularının mutluluğunu görünce çok sevindi. Bilgin’e ve yapraklara teşekkürlerini iletmek için ağacın etrafında neşeyle uçuşarak şarkı söylediler. Orman eskisi gibi huzurla nefes almaya devam etti.
Bu manzarayı gören herkes doğanın ne kadar koruyucu ve yardımsever olduğunu bir kez daha anladı. Ormanda yaşayan her canlıya saygı duyarak onların iyi olması için ellerinden geleni yapmaya devam ettiler.